25 Mart 2012 Pazar

Tapınaklar Şehri Ubud

Singapur’dan Denpasar’a uçak yolculuğum 2 saat 10 dakika sürdü. Duyum’la buluşmayı dört gözle bekliyordum. Beni havaalanından Ubud’da kalacağımız Villa’nın şoförü karşılayacaktı. Her zaman yaptığım gibi gümrükten çıkar çıkmaz 100 usd karşılığı Bali parası satın alarak çıkışa doğru ilerledim. Üzerinde isimlerin yazıldığı tabelaları taşıyan adamlara göz attım. Beni alacak kişi tam karşımda duruyordu. Küçük bir tanışma ritüelinden sonra Denpasar havaalanından ayrıldık. Bir saat sonra Ubud’da kalacağım Villa Alamanda’dadaydım. Duyum ise Ubud’ta kalacağımız villanın keyfini çıkartmaya başlamıştı bile. Yazdan beri Duyum ile görüşmemiştik. Önce biraz hasret giderdik sonra da birlikte güzel bir Bali akşam yemeğimizi yedik. Ubud’la birlikte tatilimin lüks tarafı başlıyordu. 1,5 ay süren seyahatimi güzel bir kapanış ile sonlandıracaktım. Kaldığımız villanın 3 ayrı yatak odası, havuzu ve geniş bir terası vardı. Bir de bahçede bahçe suiti denilen bir bölüm kısım vardı. Ubud’da dostlarınızla baş başa güzel vakit geçireceğiniz bir yer ararsanız Villa Alamanda’yı deneyebilirsiniz. Hatta kişi sayısınız fazla ise tatiliniz daha da hesaplı hale gelebilir. Ayrıca villada size hizmet edecek 2 hizmetçi, 2 bahçıvan, 2 ahçı ve bir şöför de bulunmakta. Ubud, bildiğiniz Bali’nin dışında denizin olmadığı tepelerde konuçlanmış bir şehir. Her evin kendine ait bir tapınağı var. Bu sebepten buraya tapınakların şehri deniliyormuş. Halkın tamamı sürekli mutlu. Hadi bi mutlu olalım falan demek yok, zaten mutlular o kadar. Mutluluk bir tercih değil sürekli sahip olunan bir durum. Ve öyle ki bu mutluluk her tarafa sirayet etmiş durumda. Sinirlenmek, kızmak söz konusu olamıyor. Akşam yemeğinden sonra Ubud’ta geçireceğimiz günlerde neler yapacağımızı planladık. Ertesi gün 11 yy’dan kalan Elephant Cave, Monkey Forest ve Ubud’un merkezini gezeceğiz. İstanbul halkı ile skype’de konuştuktan sonra odalarımıza çekildik. Duyum villadaki büyük yatak odasını bana ayırmıştı. Şimdiye kadar orta altı yerlerde kaldığım için bunu hak ettiğime karar vermişti. Çaresiz! Kabul etmek zorunda kaldım. Kaldığımız villa yağmur ormanlarının içindeydi. İlk gecemizde kertenkelelerin olabileceği konusunda farkındalığımız olmadığından rahatça uyuyabildik. Sonraki günler yatak odamızı bizimle paylaşmak istediklerini anlayacaktık. Aslında bu yerin asıl sahibi onlardı, galiba onların rahatını bozmuştuk.
Ertesi sabah mis gibi kokan bir kahve ile uyandık. Keyifli bir kahvaltıdan sonra saat 10 gibi şoförümüz Wayan ile Ubud’ta gitmeyi planladığımız yerlere doğru yola çıktık. Wayan ismi burada ilk doğan her çocuğa veriliyordu. Ketut ismi ise doğan beşinci çocuğa veriliyordu. Bu sıralamalı isimler yanında özel isimleri de vardı. İlk durağımız “Elephant Cave”di. Mağarada yaşayan filler yoktu. Hindu tanrısı Ganesh’e hitaben bu ismi vermişlerdi. Ganesh onlar için çok önemliydi. Bilgelik ve bereketi temsil ediyordu. Elephant Cave 11yy dan beri burada olduğu halde 1920 yılında fark edilmişti.
Elephant Cave’e geldiğimizde kendimize bir rehber tuttuk. Mağaranın girişindeki havuza akan suyun insanı gençleştiriyormuş. Ve tabii ki suratımıza, kollarımıza, ellerimize sürerek gençleşme ritüelini yaptık. Sonra mağara içerisindeki meditasyon bölümüne gittik. Özellikle kasım ayında meditasyon yapmak için buraya bir sürü insan gelirmiş. Rehberimiz istersek akşam mağara içinde meditasyon yapabileceğimizi söyledi. Duyum, buradaki yerel halk tarafından çok beğenilmişti. Adeta Duyum ile birlikte fotoğraf çektirmek için sıraya girdiler. Beyaz olmamız onların çok ilgisini çekiyordu. Elephant mağarasının bulunduğu bölümde bir de Budist temple vardı ama şu an biraz yıkık döküktü.
Kalan bölümlerini ziyaret edip Buddha’ya dua ettikten sonra Monkey Temple’a doğru yol aldık. Monkey Temple, yağmur ormanının içindeydi ve içerisinde bir sürü maymun yaşıyordu. Buradayken çantanızı sıkıca kapatıp, maymunların gözünün içine bakmamak yapılacak en akıllıca hareket. Zira her an meraklı maymunlar sizi rahatsız edebilirler. Ayrıca bir sürü taştan yapılmış heykeller vardı. Heykeller o kadar canlıydı ki bu da burada yaşayan insanların sanatsal özelliklerinin ne kadar güçlü olduğuna işaret ediyordu. Monkey temple’ın içerisinde dolaşırken yeni evli bir çiftin fotoğraf çekimlerine rast geldik. Tüm Balili kadınlar gibi çok güzel bir gelin olmuştu.
Monkey Temple’dan sonra Ubud’un içini gezmeye başladık. Bu da alış veriş yapmak anlamına geliyordu. Öğlen yemeğimizi Julia Robert’in filmindeki Healer kadın Wayan’ın restaurantında yemeği düşünüyorduk. Ama ilk önce restaurantı bulmamız gerekiyordu. Uzun bir yürüyüşten sonra Wayan’ın restaurantını bulduk. Ama hava o kadar sıcaktı ki restaurantta esinti olmadığından farklı bir restaurantta öğlen yemeğimizi yedik. Öğlen yemeğinden sonra burada biraz daha oturup Duyum ile birlikte Ubud’daki diğer günlerimizi neler yapacağımızı planladık. Wayan ile buluşma zamanımız yaklaşmıştı. Hesabı ödeyip Wayan ile buluşma noktamıza geldik. Akşam yemeği için “Mozaik”restaurantında yer ayırmıştık. Evimize gidip havuzda biraz keyif yaptıktan sonra hazırlanıp akşam yemeği için yola çıktık. Mozaik fransız resturantıydı. Biraz pahalı bir restauranttı ama yine de keyifli bir akşam yemeği yedik. Ubud’daki ilk günümüz böylece tamamlanmış oldu. Çok güzel bir gün geçirmiştik. Daha önce de yazdığım gibi burada mutsuz olmak mümkün değil. Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder