9 Mart 2012 Cuma

Anuradhapura ("The Royal Başkenti"), Sri Lanka ilk antik kenti ve Dambulla

Bu gün 27 Ocak 2012, Antik şehirlere yapacağım gezinin son günü. Sabah 7.30’da yola çıkma konusunda anlaşmamıza rağmen Sevgili Sangha ortalarda yok. Otel girişinde bekleyen otel görevlisine Sangha’nın nerede olabileceğini sordum. Neyse ki Sangha’yı hemen buldular. Sangha geldiğinde henüz hazır olmadığını ancak saat 8.00 gibi yola çıkabileceğimizi söyledi. Halbuki dün saat 8.00’de yola çıkmayı isteyen ben,7.30’da yola çıkmak isteyen ise Sangha’ydı. Derin bir nefes alıp sakinliğimi korumak yapılacak en akıllıca iş olacaktı. Ya sabır diyordum ama aylardır üzerinde çalıştığım “tepkisel olma kabullenmede kal” durumunun yavaş yavaş bozulmaya başladığını hissettim. Bir şekilde çıkacak olan her ne ise bastırmadan sakinleştirmeliydim. İçimden bir ses öğrenilecek bir şeyler geliyor çok yakında diyor gibiydi. Diğer tarafın ise onu dinlediği yoktu. Aslında Sangha kötü bir insan değildi. Ancak her şeyin kendi kafasına göre şekillenmesini arzuluyordu. Benim için iyi olanı sadece kendisinin bildiğine inanıyordu. Beni kızı veya ailesinden birisi gibi görmeye başlamıştı. Dürüst olmak gerekir ise benim geçmişteki halimi hatırlatıyordu. Birlikte çalıştığım insanlar için doğru olanı düşünüp onların fikirlerini almadan onlar için sürekli bir şeyler yapardım. Yaptıklarım kötü şeyler değildi ama olay gerçekleşene kadar ne yaptığımı anlayamadıklarından genelde yanlış değerlendirilirdim. Doğruyu yaptığıma o kadar çok inanıyordum ki doğru çözümü sadece ve sadece kendimin bildiğine inanırdım. Sanhga’da tam da böyleydi. Bana beni yansıttığı için ona teşekkür etmekten başka bir şey yapamazdım. Sevgili Sangha kahvaltısını bitirdikten sonra yanıma geldi ve artık gidebiliriz dedi. Ben de peki diyerek araca doğru yürüdüm. Araca bindikten sonra içimden tüm kutsal varlıklardan bugünün güzel geçmesi için yardım talep ettim.
Şimdi biraz da Anuradhapura’dan bahsetmek istiyorum. MÖ 4. yüzyılda, 11. yüzyıl başına kadar Sri Lanka'nın başkenti olmuştu. Bu dönemde, Güney Asya'da siyasi güç ve kent yaşamının en istikrarlı ve dayanıklı merkezlerinden biri olmuştu. Budist dünyasınca da kutsal sayılan bu antik kent, bugün 40 km ²lik bir alanı kapsayan manastır tarafından çevriliydi. Anuradhapura, ilk olarak M.Ö 5.nci yüzyılda keşfedilmişti. Söylentiye göre M.Ö 500-250 yılları arasında King Pandukabhaya’nın bu şehri planlamıştı. Anuradhapura, ayrıca en kutsal hac kentlerinden biri olarak biliniyormuş. Anuradhapura’daki ilk durağım, kutsal budha ağacıydı. Buddha ağacı, Budist rahibe Sanghamitta tarafından M.Ö. 3. Yüzyılda Bodhgaya’dan Mahabodhi templedaki ağaçtan alınmıştı. Buddha ağacının bulunduğu bölüme girerken kadın güvenlik görevlisi kollarımın açıkta olması sebebiyle içeri giremeyeceğimi söyledi. Ne yapabilirim diye düşünürken dışarıda çiçek satan kadının gömleğini ödünç alabileceğim fikri geldi. Neyse ki çiçekci kadın gömleğini vermeyi kabul etti. Buddha ağacını ziyaret ettikten sonra Sangha ile buluşup Anurahapura’daki yerlere giriş yapabilmem için bilet aldık. Bu arada Anuradhapura’da müzeye gezmediğiniz sürece şehirdeki tarihi dagodaları bilet almadan gezebilirsiniz. Çünkü girişte kimse size bilet sormuyor. Ama yine de Anuradhapura’daki kutsal yerlerin korunması adına bilet ücretini bağış olarak kabul edip bilet almayı seçebilirsiniz. Burada gezilecek bir sürü yer var ben sadece en önemli 8 yeri gezeceğim. Aksi takdirde öğleden sonra Dambulla’yı göremeyebilirdim. Bilet aldıktan sonra ilk olarak Ruvanvelisaya Dagoba’ya uğradık.
Dagobanın dışında sıralanmış yüzlerce fil heykeli vardı. Sanki Dagobayı omuzlarında taşıyor gibiydiler. Buradaki Dagobalara girişte ayakkabılarınızı çıkartmanızı istiyorlardı. Maalesef yerler güneşten dolayı alevalev yanıyordu. Buradaki her Dagobayı ziyaret ettiğimde yaptığım gibi doğru Dagobanın etrafını dönerek Buddha’ya benim ve sevdiklerimin yolunu açık tutsun destek olsun diye dua ettim.
Ruvenvelisaya’dan sonra Brazen Palace’a gittim. Brazen Place’in diğer ismi de Lavamahapaya idi. Saray binası birçok kolondan oluşuyordu. Geçmişte burası 1000 rahibin birlikte yaşadığı bir yermiş. Brazen Place’dan sonra Thurparama Dagobayı gezdim. Bu Dagoba Sri Lankanın en eski Dagobasıymış. Bazı yerlerde ise dünyanın en eski Dagobası olduğu yazmaktadır. Thurparama’dan sonra Abhayagiri Dagobaya gittim. Bu Dagoba’da yenileme çalışmaları yapılıyordu. Abhayagiri’nin M.Ö 1-2 yy’da yapıldığı söyleniyordu. Geçmişte burada 5000 rahip yaşadığı için bir sürü bölümden oluşuyordu. Abhayagiri’nin şöyle bir baktıktan sonra Samadhi Buddha’yı görmeye gittim.
Samadhi Buddha M.Ö 4.yy’da yapılmış meditasyon yapan bir Buddha heykeliydi. O zamanlardan bu zamana sanki yeni yapılmış gibi korunmuştu. Buradan sonraki durağım ise Jetawana Dagoba’sıydı. Burası için piramitlerden sonra dünyanın en yüksek üçüncü binası olduğu söylenmektemiş. Geçmişte yüksekliği 100m iken şimdi 70 metreye inmişti. Burada da Dagoba’nın etrafında bir kez tur attım.
Son olarak Mirisavatiya Dagoba’ya geldik. Dagoba’nın etrafında bir tur atıp, dua ettikten sonra buradan da ayrıldık. Saat 13.00 olmuştu. Saat 16.00’a geliyordu ki Dambulla’ya ulaştık. Sangha arada bir evvelki akşam sivrisinekler tarafından rahatsız edildiğinden hiç uyumadığından dert yanıyordu. Yapacak bir şey yoktu. İster ise arabayı kullanabileceğimi söyledim ama önerimi pek beğenmedi. Zira buralarda araba kullanan kadın hiç yoktu.
Dambulla’ya gelince; Diğer şehirlerin arasında en iyi korunmuş mağara tapınak kompleksiydi. Dambulla mağara tapınağı , 5 ayrı mağaradan oluşuyordu. Tüm mağaraların içinde değişik şekillerde Buddha heykelleri, Hindu tanrıları ve Buddha’nın takipçilerine ait resim ve heykeller vardı.
Mağaralardaki heykel ve resimlerin orijininin M.Ö. 1. yüzyıla kadar uzandığı söylenmektedir. Mağaralardaki tablo ve heykellerin 11., 12., ve 18. yüzyıllarda tamir edilip boyandığı söylenmektedir. Dambulla sürekli olarak rahipler tarafından meditasyon yeri olarak kullanılmış. Buradaki mağaraların hepsi birbirinden güzeldi. Özellikle tepelerde bu heykellerin yapılmış olması insanın aklına mutlaka bir sihir olmalı fikrini getiriyordu.
Üçüncü mağarayı gezmek için girdiğimde Anuradhapara’da kaldığım otelde gördüğüm bir ayağında protez olan Belçikalı adamında orada olduğunu fark ettim ve onunla selamlaştık. O da beni hatırlamıştı. Bir ayağı protezli olmasına rağmen bisikletle dünyayı dolaşıyordu. Yolculuğuna Belçika’dan başlamış, önce tüm Avrupa’yı dolaşmış, Türkiye’de ise 3 ay kalmıştı. Ve bisikletiyle bu yolculuğu yapıyordu. Sri Lanka’dan sonra Hindistan’a gidecekti. sDambulla’daki işimiz saat 17.30 gibi bitti. Kandy’e kadar 1.30 saatlik yolumuz daha vardı. Sevgili Sangha ise yorgunluktan ölüyordu. Yolda bir kez yüzünü yıkamaya gitti. Neyse ki 1.30 saat sonra kaza yapmadan Kandy’e varabildik. Otele geldiğimiz Mr. Kachana bizi kapıda karşıladı. Nasıl olduğumu sordu. Ben de iyi olduğumu, onun gününün nasıl geçtiğini sordum. Sonra da odama gidip bir duş aldım. Çok yorgundum. Güzel bir duş çok iyi gelecekti. Duşumu aldıktan sonra otelin restauranta gittim. MrKachana her zamankigibi o da restauranttaydı. Selamlaştık. Yemeğimin gelmesini beklerken Mr.Kachana’dan ertesi gün Negomba’ya giderken bana farklı bir şoför belirlemesini rica ettim. Neden diye sorunca; Sangha’nın 2 gecedir uyuyamadığından yorgun olduğunu, bu sebeple farklı bir şoför ile gidersem kendimi daha rahat hissedeceğimi söyledim. Çünkü bir gün daha Sangha’yı kaldıracak halim yoktu Konu ile ilgileneceğini söyleyip yanımdan ayrıldı.. Ertesi gün Negomba’ya gidiyorum. Biraz da Sri Lanka plajlarını keşfedeceğim.
Yarın Negomba….. Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder