25 Mart 2012 Pazar

Hoşcakal Bali

From Istanbul to Bali Slideshow: Sibel’s trip from İstanbul, Türkiye to 10 cities Singapur, Bangkok, Sri Lanka, Bali, Kerala, Yeni Delhi, Lao Peoples Dem Rep (near Laos, Laos), Sikkim, Darjeeling and Bodh Gaya was created by TripAdvisor. See another Tayland slideshow. Create a free slideshow with music from your travel photos.
Bugün 18 Şubat 2012 Nusalembangon adasındaki son günümüz. Duyum ile birlikte sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra birlikte dalış yapacağımız dalış merkezine gittik. Dalış malzemelerimizi ayarladıktan sonra tekneyle dalış yapacağımız yere doğru yol aldık. Dalış için birkaç alternatif vardı. Bir tanesi mantaların bulunduğu yer, diğeri molu molu balıklarının bulunduğu yer ve mağaraların bulunduğu yer. Mağaraların bulunduğu yer enteresan olabilirdi. Ancak bu mevsimde akıntı olması sebebiyle bu alternatifi bir kenara bırakmaya karar verdik. Sonunda Manta alternatifine yöneldik. Şansımız var ise mantaları görebilecektik. Sürat teknesi ile dalış yerine giderken yolda sıkı bir yağmura yakalandık. Bu mevsimde yağan yağmurlar pek uzun sürmüyordu. Zaten denizin içinde olacağımızdan yağmurun yağıp yağmuyor olması çok önemli değildi. Mantaların bulunduğu yere geldiğimizde bizden başka bir teknenin daha dalış yaptığını fark ettik. Dalış kıyafetlerimizi giyerek mantaların görünmesini bekledik. Evet bir mantanın kuyruğu suyun yüzeyinde görünmeye başladı. Sanırım mantaları görmek için dalış yapmaya bile gerek yoktu.
Dalış hocamız hemen atlamamızı söyledi. Denizin dibinde bir sürü rengârenk mercan ve irili ufaklı balıklar yüzüyordu. Maalesef mantalara rastlayamadık. Denizin dibinde keyifli bir 45 dakika geçirdikten sonra tekneye çıktık. Tekneye çıktığımızda yağmur dinmişti. Dalış kıyafetlerimizi çıkardıktan sonra tekrar otele döndük. Bugün öğleden sonra tekrar Sandy bay’e gideceğiz. Bu sefer motosiklet kiralamak yerine Sandy bay’deki Beach Club’ın aracı ile Sandybay’e gideceğiz. Sandy bay gerçekten keyif yapacağımız, huzurlu bir yer. Öğleden sonrası ve akşam yemeğimizi Sandy Bay’de geçirdikten sonra otelimizi geri döndük. Ertesi sabah erkenden buradan ayrılıyoruz. Duyum, Boston’a ben Jakarta’ya uçuyor olacağım. Uçaklarımıza binmeden önce bir Kuta şehrini gezeceğiz. Bu şekilde 9 gün içinde Seminyak, Ubud, Kuta ve Nusa Lembongan olmak üzere Bali’deki 4 farklı yeri gezmiş ve görmüş oluyoruz. Ertesi sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra bizi Kuta’ya götürecek sürat teknesine bindik. Kuta’da şöyle bir çarşı pazar dolaştıktan sonra öğlen yemeğimizi yedik. Artık havaalanına gitme zamanı gelmişti. Bizi Kuta’ya getiren Bali’li amca ile saat 12.30 gibi buluşarak Denpasar havalimanına gittik. Benim uçağım Duyum’unkine göre daha erken kalkıyordu. Dolayısıyla Duyum iç hatlar terminaline kadar bana eşlik etti. Check in yaptıktan sonra Duyum ile vedalaşıp uçağın hareket edeceği kapıya doğru ilerledim.
Endonezya’daki son günümü Jakarta’da geçireceğim. Bakalım Jakarta nasıl bir yer? Saat 14.00 gibi Jakarta’ya indim. Jakarta, nüfus sayısı açısından Endonezya’nın birinci, dünyanın ise 13. Şehriymiş. Jakarta’da kalacağım otel şehir merkezine yakındı. Taksi ile Jakarta’da kalacağım otele gittim. Bavulumu otel odasına bıraktıktan sonra Jakarta’da dolaşmaya başladım.
Önce Merdaka Square’deki National Monument sonra ise Masjid İstiklal camisini görmeye gittim. Oradan da kaldığım otele yakın olan bir alış veriş merkezine gittim. Şöyle bir etrafa bakındıktan sonra Starbucks’ta kahvem içtikten sonra otele döndüm. Jakarta büyük bir şehirdi. Çocuklara yönelik eğlence parkları, botanik bahçeler vardı. Ertesi gün kahvaltımı yaptıktan sonra metro ile Ubud’ta kaldığımız villanın müdürünün tavsiye ettiği alış veriş merkezine gittim. Alış veriş merkezi şehir merkezinden uzaktaydı. Metro dedikleri ise otobüs filosuydu. Ancak yollarda sadece otobüslere özel yol ayrılmıştı. Alış veriş merkezini şöyle bir dolaştıktan sonra iki saatlik bir masaj satın aldım. Sonra da otele gidip bavulumu alarak havaalanına doğru hareket ettim. Bugün 2 ay süren yolculuğumun son günü. Ha gittim ha gideceğim derken şimdi geri dönüyordum. Hoşcakal Endonezya, Hoşça kal Bali.. Sevgiler

Hoşça kal Ubud, Merhaba Nusalambongan

Bugün 16 Şubat 2012, Ubud’taki son sabahımız. Kahvaltımızı yaptıktan sonra sabahtan Ubud’a inip alış veriş yapacağız, öğleden sonra da Nusalembangon adasına gideceğiz. Sabah kahvaltımızı yaparken kaldığımız villanın müdürü Ally geldi. Hakkını vermek lazım, burada kaldığımız sürece bizimle çok iyi ilgilendi. Ally ile sohbet ettikten sonra Ubud’un şehrinin merkezine indik. Ubud pazar yerinde iki farklı fiyat söz konusu oluyor. Sabahtan ilk defa alış veriş yapan kişi iseniz, sizin şans getireceğinizi inanıyorlar ve size özel bir sabah fiyatı belirliyor. Bu sebeple çarşı da gezinirken “ Madam, morning price” şeklinde bir sürü çağrılar duyabilirsiniz. Size morning price dense de pazarlık yapmanızı öneririm. Satıcının talep ettiğinin minimum %50 sini söyleyin. Diyelim bir şey satın aldınız, aynı şansın tezgahtaki diğer ürünlere de bulaşması için paranızı ürünlere sürtmeye başlıyorlar. Aynı yöntem Laos’ta da uygulanıyor. Bali’ye ilk geldiğimizde Duyum, pazarlık yaptığım için beni eleştiriyordu. Çünkü söyledikleri fiyat bize göre ucuz olmasına rağmen ben yine de pazarlık yapıyordum. Gel zaman git zaman Duyum’da benim gibi pazarlık yapmanın keyfini aldı ve işin suyunu çıkarmaya başladı. Yani pazarlık işinde benden daha başarılı hale geldi.
Alış veriş maceramızdan sonra Casa Luna’da öğlen yemeğimizi yedik. Saat 13.30 gibi Wayan bizi kaldığımız villaya götürdü. Sabah alışverişlerimizi extradan satın aldığımız çantalara yerleştirdik. Saat 14.30 gibi bizi NusaLembongan adasına götürecek acentanın aracı geldi. Ubud ev halkı ile vedalaşarak Kuta’ya doğru yol aldık. Kuta’dan Nusa Lembongan’a sürat teknesi gideceğiz. Adaya sürat teknesi ile yarım saatte vardık. Kaldığımız otel tam deniz kenarındaydı.
Burada bungolav tipinde bir villada kalacaktık. Bavullarımızı odaya bıraktıktan sonra otelin müdürü ile adada neler yapabileceğimiz konusunda planlama yaptık. Ada içinde dolaşmak istiyorsak motosiklet kiralamamızı önerdi. Maalesef ben motosiklet kullanmasını bilmiyordum. Duyum bir kere kullandığı için becerebileceğimize inanıyordu. Biraz tedirgin olsam da ertesi günkü duruma göre karar vermeyi düşündüm. Nusalembangon adasına tahta dar bir merdivenle bağlantısı olan başka bir ada daha vardı. Bu adaya geçtiğinizde tam ucunda 10 metre yükseklikteki kayadan atlanan özel bir yer vardı. Oraya gitmek istiyorsak kesin motosiklet kiralamak gerekiyordu. O akşam kaldığımız otelde yemeğimizi yedik. Bize deniz kenarında özel bir yer ayarladılar. Mum ışığında romantik bir akşam yemeği yedik.
Ertesi sabah otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra şu meşhur motosikletleri görmeye gittik. Motosiklet vespa tipindeydi. Otelin müdürü motosikleti nasıl kullanabileceğimizi gösterdi. Duyum’un arkasına otururum diye düşünürken benim de kendime ait bir motosikletim oluverdi. İlk deneme fena olmamıştı ancak içimde biraz korku vardı. İçimden “Gözü yansın Sibel, Bir dene, En kötü ne olabilir ki” dedim ve Duyum ile birlikte yola çıktık. İlk önce Dream beach, sonra Sandy bay sonra da diğer adaya geçiş yapacaktık. Ama Duyum diğer adaya geçiş konusunda tereddütlüydü. Çünkü diğer adaya geçtikten sonraki yolda yokuş yukarı ve aşağı gitmek zorunda kalacağım bölgeler vardı. Ve dakika bir gol bir misali ilk dönüşümde bindiğim motosiklete hâkim olamadım ve durmak istememe rağmen gaza basmışım. Dosdoğru muz tarlasına uçtum. Zavallı muz ağaçlarından birini de katletmiş oldum. Sanırım muz ağacı benim için kendini feda etmişti. İstanbul’a dönüşümde Tema’ya ağaç bağışlamam gerektiğini düşündüm. İnsanın acı çekerken aklından böyle tuhaf şeylerin geçmesi inanılacak gibi değildi. Duyum’da benim gibi çok korkmuştu. Çünkü bir yerim kırılmış olsa seyahatimiz berbat olabilirdi. Sürekli bir şey oldu mu diye soruyordu, ben ise bir şey hissetmiyordum sanırım şoktaydım. Şokta olduğumu ve şu an için acı hissetmediğimi söyledim. Sağ ayağımın üstü boylu boyunca ezilmişti. Dream beach’e vardığımızda buz koymanın iyi olacağını düşünüyordum. İçimden “Metanetli ol ve bu tatili hiçbir şeyin bozmasına izin verme “ şeklinde kendime telkinde bulundum. Dream beach’e gittiğimizde bacağım üzerine buz koydum. Dream Beach ise ismi gibi rüya gibiydi. Denize girdikten sonra cafe’de meyve sularımızı içtik. Sonra Sandy Bay’e doğru yol aldık. Motosiklet kullanırken dönüşlerde halen zorlanıyordum. Sandy bay’in güzel bir dinlenme alanı olmasına rağmen kumsalı denize girmeye elverişli değildi. Denize girmek için kayaların üzerinden geçerek denize ulaşmanız gerekiyordu. Sandybay, yemeklerinin lezzeti konusunda da çok iddialıydı. Bunun üzerine etrafa yazılar asmıştı. Gerçekten de lezzetli bir öğlen yemeği yedik. Saat ilerlemeye başlamıştı. Blue Lagon’a yani Nusalembangon’un tahtadan yapılmış köprü ile bağlantılı olan diğer adaya gitmek için bir an evvel yola çıkmamız gerekiyordu. Korkunun ecele faydası yok diyerek motosikletlerimize binip yola çıktık. Gidiş yolu fena değildi. Rampalar vardı ama yokuş yukarı olduğu için kolaydı. Zor olan aşağıya inişti. Sonunda Nusa Lembongan’ı diğer adaya bağlayan dar köprüye geldik.
Köprünün genişliği bir metreydi. Sadece bir kişinin geçmesi için yeterli alan vardı. Stres katsayımız artmış olsa da tahta köprüden rahatlıkla geçebildik. Bundan sonrasında bayağı dik bir rampadan yukarıya çıktık. Sanırım buradan aşağıya inmek beni zorlayacaktı. Aşağı iniş yolunda Bali’lerden yardım almaya karar verdim. Sonunda diğer adanın en uç kısmına blue lagon denilen kısma geldi. Büyük bir ihtimalle burası eskiden sular altındaydı. Üzerinde yürüdüğümüz tepeler denizin çekilmesi ile açıkta kalmış deniz altı mağaralarına benziyordu. Motosikletimizi park ettikten sonra 10 m yüksekliğindeki meşhur atlama noktasına geldik. Yarım saat kadar kayaların üzerindeki cafe’de oturduktan sonra tekrar motosikletlerimizi binip geri dönüşe başladık. Aklım sürekli olarak buraya gelirken çıktığımız dik yokuşu nasıl ineceğimdeydi. Her inişte Duyum ile bu seferki dik çıkış olan mı diye konuşurken bir de baktık ki dik olandan inivermiştik. Yolculuğumuzun en korkutucu tarafı bitmişti. Artık rahat rahat akşam yemeğimizi yiyeceğimiz Sandy Bay’a gidebilirdik.
Sandy Bay’e ulaştığımızda güneş batmak üzereydi. Akşam yemeğimizi söyleyip güneşin batışını seyrettik. Gün içinde biraz stres yaşasak da çok güzel bir gün ve çok lezzetli bir akşam yemeği olmuştu. Kaldığımız otele dönüş yolumuzu nasıl bulacağımız konusunda endişelenirken bizim gibi oteline dönen bir Avusturyalı bir çift ile dönüş yolu için bize yardım edebileceğini söyledi.
Ve sonunda otelimize vardık. Bugün bayağı yoğun geçmişti. Pestilimiz çıkmış bir şekilde yatağımız yatıp uyuduk. Yarın Bali sularında dalmaca ve öğlenden sonra da kestane kebap misali dinleneceğiz. Sevgiler

Ku Te Da, Beach club

Bugün 13 Şubat, sabah erkenden kalkıp her zamanki gibi sabah meditasyonumu yaptım. Burada yaptığım meditasyonlar o etkili oluyor ki anlatamam. İnşallah eve gittiğimde bu hal aynen devam eder. Meditasyondan sonra havuzda biraz yüzdüm. Duyum’da uyanmıştı. Ailesiyle sabah skype konuşmasını yapıyordu. Mis gibi Bali kahve kokusu etrafa yayılmıştı. Buraya geldiğinizde Bali kahvesini kesin denemelisiniz. Kahvaltımızı yaptıktan sonra saate baktığımızda saat 9.30 olduğunu fark ettik. Birazdan Wayan gelmiş olurdu. Hemen eşyalarımızı hazırladık. Bu arada Wayan’da gelmişti.Ve Seminyak’a gitmek üzere yola çıktık. Seminyak hayal ettiğiniz gibi deniz kenarında, güzel dükkânların olduğu Bali’yi temsil ediyordu. Buranın meşhur Beach clublarından Ku Te Da’ya gittik. Burası biraz İstanbul’u anımsatıyordu. Keyifle meyve suyumuzu içtik. Güneş bayağı ısıtıyordu. Denizde bir iki kişi dalga sörfü yapıyordu. Dayanamayıp Bali’nin meşhur pareolarından satın aldık. Buraya geldiğinizde size tavsiyem satıcıların talep ettikleri fiyatın minimum %50 sini teklif edebilirsiniz.
Öğlen yemeğimizi de burada yedikten sonra Beach club’ın içindeki elbise satan dükkâna şöyle bir göz attık. Kıyafetler muhteşemdi. Bu arada buraya gelirken bavulunuzun yarısını boş bırakın. Özellikle kumaşlar muhteşem. Buradan bir şey satın almadan ayrılamayacağınızı baştan kabul edin.Penye kumaşlar o kadar yumuşak ki bence her insanın bedeni bu penyeleri hak ediyor. Yemeğimizi yiyip biraz daha kumsalda oyalandıktan sonra saat 16.00 gibi Wayan bizi almaya geldi. Ve bizi Seminyak’ın merkezine bıraktı. Ver elini Seminyak ve güzel dükkânlar… Tabii bir miktar alış veriş yaptıktan sonra akşam yemek reservasyonunu yaptırdığımız La Lucciola restaurantında akşam yemeğimizi yedik. Güneşin batışı mükemmeldi. Güneşin batışında birkaç fotoğraf çektirdik. Fotoğraflara baktığımızda orbalarında bizimle birlikte olduğunu fark ettik. Lezzetli bir yemek sonrasında Wayan bizi Ubud’a kaldığımız villa’ya götürdü. Bugün de çok keyifli geçmişti.
Ertesi gün sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra buranın meşhur restaurantlarından Casa Luna’da yemek dersine gittik. Casa Luna’nın sahibi Janette, Avusturyalıydı. 1973 yılında buraya gelerek tesadüfen tanıştığı bir balili ile evlenmişti. Sonra da burada krallığını ilan etmişti. Buradaki tüm dükkanların sahibi yabancılara ait. Seneler öncesi gelip buraya yerleşmişler. Balililer de sanki kendilerinden biri gibi onlara destek vermişler, sevgiyle destek vermeye de devam ediyorlar.Yemek dersinden önce morning markete gittik ve böylece Bali yemeklerinde kullanılan malzemeler, özellikle baharatlar hakkında bilgi sahibi olduk. Bugün 14 Şubat sevgililer günüydü.Ve yemek dersi almak için iki evli çiftte bizimle birlikteydi. Casa Luna’da her gün farklı yemeklerin tarifi veriliyordu. Sanırım bugün biraz şanslıydık. Restaurantın sahibi Janette yemek dersinde bizimle birlikte olacaktı. Önce bize Bali’lilerin kahvaltıda yedikleri yemeklerden ikram ettiler. Maalesef Balilerin kahvaltı lezzeti bize uymuyordu. Yurdumun güzel peynir ve zeytini gözümde tütüyordu.
Bali yemeklerinin hepsi çok güzeldi biraz zahmetliydi. Biberler, soğanlar ve baharatlardan oluşan karışım bir harikaydı. Ana karışıma hindistan cevizi helvası ilave edilerek farklı tatlar elde ediliyordu. İki saat içinde 8-9 çeşit yemek yapıldı ve tabii hepsini afiyetle yedik.Yemekten sonra Casa Luna’da soğuk meyve sularımızı da içtikten sonra buradaki Starbuck’a uğradık. Evimizin kahvesinden içerek hasret giderdik. Öğleden sonrasında kaldığımız villada biraz keyif yapmaya verdik. Havuzun kenarında egzotik meyvelerimizi da alarak keyif yaptık. Akşamüstü tekrar masaj randevumuz vardı. Eve döndüğümde en çok özleyeceğim şey masaj olacak. Bir de güler yüzlü yumuşak Bali halkı….
Akşamüstü masajından sonra akşam yemeğimizi yemek için Ubud’a Cafe lotus’a gittik. Burası da lezzetli yemekleri ile meşhur bir yerdi. Burada yemek yerken cafenin tam karşısında tapınaktaki Bali dans gösterisini de seyredebiliyordunuz. Hem yemeğimizi yedik hem de Bali dans gösterisini seyrettik. Cafe lotus’tan sonra Bali gece hayatını deneyimlemek üzere Cafe Indochina ‘e gittik. Latin müziklerin çalındığı eğlenceli bir yerdi. Salsa yapan bir sürü genç vardı. Bu akşam Ubud’da son gecemizdi ve ertesi gün Nusalembongan adasına doğru yolculuğa çıkacağız. Sanırım Ubud’u çok özleyeceğim. Duyum’un yanımda olması mı yoksa buradaki insanların yumuşaklığından mı bilmiyorum burayı çok sevdim. İnşallah bir daha gelirim. Sevgiler

Hadi Rafting’e Bir İki!

Ubud’daki ikinci günümüz, bugün heyecanlı bir gün olacağa benziyor. Önce rafting sonra da buranın meşhur şifacılarından birini ziyaret edeceğiz. Aslında Julia Robert’ın filmindeki şifacı Ketut’a gitmek istiyorduk ama Wayan, Ketut’un iyice yaşlandığını aynı anda beş kişi geldiğinde hepsine aynı şeyleri söylediğini söyledi. Bunun üzerine bizim için güvenilir bir şifacı belirlemesini istedik. Sabah yine nefis bir kahvaltı ettikten sonra rafting yapacağımız şirketin aracını beklemeye başladık. Araç tam zamanında gelmişti. Rafting şirketinin binasına vardığımızda bizi dörderli gruplara ayırdılar. Bizimle birlikte gelecek çift Avustralyalıydı. Bu arada Avustralya, Bali’ye uçak ile bir buçuk saat uzaklıktaymış. İsterseniz Bali’ye geldiğinizde bir kaç günlüğüne Avustutralya’ya gidebilirsiniz.
Rafting donanımlarını yanımıza aldıktan sonra yağmur ormanının içinden yürüyerek Ayung nehrinin kıyısına geldik. Botlarımız bizi bekliyordu. Rehberimiz dalgalı sularda giderken neler yapmamız, neleri yapmamız konusunda bizi bilgilendirdi. “Tamam hadi binebilirsiniz” komutuyla rafting maceramız başlamış oldu. Şu rafting olayı düşündüğümden de daha eğlenceliydi. Ayung nehri ise muhteşemdi. Etrafımızda kocaman kayalar ve nehre doğru eğilmiş dalları olan güzel ağaçlar vardı. Bazı bölümlerde kayaları oyarak hayvan şekilleri yapmışlardı. Bunların eskiden kalma olduğunu düşünüyorduk ki rehberimiz çok yakında zamanda yapıldığı bilgisini verdi. Olsun görüntü çok büyüleyiciydi. Sanki kırk yıllık dostuz gibi diğer botlarla yakınlaştığımızda yanlışlıkla su sıçramış numarası yapmak çok eğlenceliydi. Kimse de sınır diye bir şey kalmamıştı. 2-3 dakika içinde kanka olmuştuk. Buradan şöyle bir sonuç çıkıyordu “neşeliyken her şeyi oluruna bırakmak çok kolay”dı. Kazık kadar adamlar birden 5 yaşında çocuklara dönüşmüştü. Bu da geçmişe gidebilmenin ne kadar kolay olabileceğine işaret ediyordu. Dalgalı nehirde ilerlerken yer yer kayalara çarpıyorduk, başta biraz korksak da bir şey olmadığını anlayınca bir süre sonra çarpacak kaya arar oldu. Aradan 45 dakika geçtikten sonra botlarımızı kıyıya çekerek mola verdik. Buraya kadar her şey mükemmeldi. Diğer bottaki rehber yolun bundan sonraki aşamasında 5 metre yüksekten düşeceğimiz bilgisini verdi. Hepimiz heyecanlanmıştık, aklımız 5 metrelik düşüşteydi. Başımıza gelene katlanacaktık. Kâh gülerek kâh çığlık atarak ilerlerken önemli an gelmişti. Köşeyi döndüğümüzde bir düşüş yapacağımızı ve ardından rafting firma fotoğrafçısının fotoğrafımızı çekeceğini öğrendik. Heyecanla 5 metre düşüşü beklerken meşhur düşüşün sadece bir metren ibaret olduğu ortaya çıktı. Olsun 1 metre de heyecanlıydı. İçimden bir şey “evet 5 metreyi de deneyebilirsin ne olabilir ki” diyordu ama bu sesin 5 metreyi görünce ödü b.k.na karışacağına emindim. Rafting fikri Duyum’dan gelmişti. Rafting gerçekten de çok keyifli ve eğlenceli, her eve lazım bir aktivite. Rafting maceramız bittikten sonra tüm grup ile birlikte öğlen yemeğimizi yedik. Yemekten sonra rafting firması fotoğraflarımızı teslim ettikten sonra bizi Ubud’a kaldığımız Villa’ya bıraktı. Saat 14.30’daki şifacı randevumuza yetişebilmek için hemen duş alıp giyindik. Saat 14.00’da Wayan bizi evden aldı. Şifacı’ya vermek üzere bizim için offering hazırlamıştı. Offering denilen şey içinde çiçek olan çiçek yapraklarından yapılmış bir kaptı. Kabın içine Şifacıya vereceğiniz ücreti koyuyorsunuz. Wayan, buradaki gezimizi hep kolaylaştırıyordu. Şifacının ismi Çokurey’di. Çokurey ailesinden kalma bir sarayda yaşıyordu. Saray deyince kocaman büyük binalar aklınıza gelmesin. Buradaki saraylar 3 küçük villa ve bir tapınaktan Çokurey’in bulunduğu bölüme geldiğimizde bizden başka biri erkek biri kadın iki Avrupalının şifacının yanında oturduğunu fark ettik. Sonradan bu iki kişinin Çokurey’in öğrencileri olduğunu öğrendik. Çokurey haklı olarak bize nasıl yardım edeceğini sordu. Duyum ile birlikte birbirimize bakıp gülümsedik, aslında çok önemli bir sorunumuz yoktu. Çokurey, bizden yanıt alamayınca bana doğru bakarak gelip uzanmamı istedi. Ve bedenimdeki bazı noktalara dokunarak bastırmaya başladı. Kuvvetli bir acı hissedersem haber vermemi istedi. Noktaları bastırmaya devam ederken başıma geldiğinde zaman zaman başımın ağrıdığından bahsettim. Başımı yokladı ve “Bu sana ait değil “ dedi. Hoppala; “Bu sana ait değil” ne demekti. Kafamdan mı uyduruyordum. “nasıl yani “ diye sorduğumda,” ise çocukluktan kalan bir stres” şeklinde yanıtladı. Anladığım kadarıyla ruhuna ait değil demek istiyordu. Sonrasında ayak tabanıma ve parmaklarımın çıktığı bölüme küçük tahta sopanın ucu ile bastırmaya başladı. Üçüncü ayak parmağımın altını bastırdığında yerimden fırlayıverdim. Bunun böbreklerle ilgili olduğunu söyledi. Ben de “ evet doğru geçmişte böbrek taşım vardı ama nefes çalışmalarımı yaptıktan sonra yok oldu “ dedim. O da nefes çalışmaları yaptığım için beni tebrik etti. Bedenim üzerinde eliyle bir şeyler yaptı. Dediğine göre bizim anlayamayacağımız türden bir ameliyat yapıyordu. Çalışmasını bitirdikten sonra tekrar aynı yere bastırdığında acı gitmişti. Sonra küçük parmağımın altında bastırdı, bu sefer de acıdan ayağa fırladım. Burası yumurtalıklarla ilgiliydi. Ben de geçmişte iki defa ameliyat olduğumu yumurtalıklarımda kist olduğunu, ameliyatlardan sonra kistin tekrarladığını, sol tarafımdakinin ameliyat olmaksızın yok olduğunu sağ tarafımdakinin ise bir santim küçüldüğünü söyledim. Çokurey kafasını salladı. Ve yumurtalıklarımın olduğu bölümü gösterek “ İstersen yenileyebilirim” dedi. Pek anlayamamıştım. Bunun üzerine Fransız kadın açıklama yapmaya başladı. Ve eğer istersem Çokuray’in evrendeki kadın enerjisi ile irtibata geçerek, yumurtalıklarımı yenileyebileceğini söyledi. Ayrıca yapılacak olan çalışmanın nadiren yapılan ve özel bir ritüel olacağından bahsetti. Fransız kadına çalışma için izin verdiğimi söyledikten sonra Çokurey amcam bedenime siyah kalemle birkaç sembol çizdi ve elleriyle bedenime dokunmadan bir şeyler yapmaya başladı. Ritüel tamamlandıktan sonra küçük parmağıma tekrar dokunduğunda acının tamamen yok olduğunu fark ettim. Artık yenilenmiş olmalıydın. Benden sonra Duyum’da yere yattı. Küçükken geçirdiği rahatsızlıktan dolayı bir tarafının diğer tarafına göre daha kısa olduğu için denge bozukluğu yaşayabileceğini söyledi. Ve Duyum’unda onayını alarak dengeleme çalışmasını yaptı. Duyum’a ilave olarak beline sürmesi için bir yağ hediye etti. Şifacı Çokurey’e teşekkür ederek oradan ayrıldı.
Şifacıdan sonra kaldığımız villa’ya geri döndük. Havuzda keyif yaptıktan sonra saat 5.00 gibi iki saatlik spa randevumuz için hazırdık. Masajcılar kaldığımız villaya gelecekti. İlk önce bedenimize scrupping, sonra da Bali masajı yapacaklardı. Ben kahve scrupping, Duyum ise Hindistan cevizi scrupping’i tercih etti. Scrupping yapılırken havuzun etrafı kahve ve hindistan cevizi kokmaya başladı. Scruppingten sonra önce Bali masajı sonra da rengârenk çiceklerin yerleştirildiği banyomuzda keyif yaptık. Artık güzel bir akşam yemeği için hazırdık. Akşam yemeğinde sevgili aşçımız bize Bali yemeklerinden güzel bir demet sundu. Bu günümüz de sevgili Bali’liler sayesinde mutlu ve mesut geçmişti. Yarın Seminyak’ı gezmeye gideceğiz. Sevgiler

Tapınaklar Şehri Ubud

Singapur’dan Denpasar’a uçak yolculuğum 2 saat 10 dakika sürdü. Duyum’la buluşmayı dört gözle bekliyordum. Beni havaalanından Ubud’da kalacağımız Villa’nın şoförü karşılayacaktı. Her zaman yaptığım gibi gümrükten çıkar çıkmaz 100 usd karşılığı Bali parası satın alarak çıkışa doğru ilerledim. Üzerinde isimlerin yazıldığı tabelaları taşıyan adamlara göz attım. Beni alacak kişi tam karşımda duruyordu. Küçük bir tanışma ritüelinden sonra Denpasar havaalanından ayrıldık. Bir saat sonra Ubud’da kalacağım Villa Alamanda’dadaydım. Duyum ise Ubud’ta kalacağımız villanın keyfini çıkartmaya başlamıştı bile. Yazdan beri Duyum ile görüşmemiştik. Önce biraz hasret giderdik sonra da birlikte güzel bir Bali akşam yemeğimizi yedik. Ubud’la birlikte tatilimin lüks tarafı başlıyordu. 1,5 ay süren seyahatimi güzel bir kapanış ile sonlandıracaktım. Kaldığımız villanın 3 ayrı yatak odası, havuzu ve geniş bir terası vardı. Bir de bahçede bahçe suiti denilen bir bölüm kısım vardı. Ubud’da dostlarınızla baş başa güzel vakit geçireceğiniz bir yer ararsanız Villa Alamanda’yı deneyebilirsiniz. Hatta kişi sayısınız fazla ise tatiliniz daha da hesaplı hale gelebilir. Ayrıca villada size hizmet edecek 2 hizmetçi, 2 bahçıvan, 2 ahçı ve bir şöför de bulunmakta. Ubud, bildiğiniz Bali’nin dışında denizin olmadığı tepelerde konuçlanmış bir şehir. Her evin kendine ait bir tapınağı var. Bu sebepten buraya tapınakların şehri deniliyormuş. Halkın tamamı sürekli mutlu. Hadi bi mutlu olalım falan demek yok, zaten mutlular o kadar. Mutluluk bir tercih değil sürekli sahip olunan bir durum. Ve öyle ki bu mutluluk her tarafa sirayet etmiş durumda. Sinirlenmek, kızmak söz konusu olamıyor. Akşam yemeğinden sonra Ubud’ta geçireceğimiz günlerde neler yapacağımızı planladık. Ertesi gün 11 yy’dan kalan Elephant Cave, Monkey Forest ve Ubud’un merkezini gezeceğiz. İstanbul halkı ile skype’de konuştuktan sonra odalarımıza çekildik. Duyum villadaki büyük yatak odasını bana ayırmıştı. Şimdiye kadar orta altı yerlerde kaldığım için bunu hak ettiğime karar vermişti. Çaresiz! Kabul etmek zorunda kaldım. Kaldığımız villa yağmur ormanlarının içindeydi. İlk gecemizde kertenkelelerin olabileceği konusunda farkındalığımız olmadığından rahatça uyuyabildik. Sonraki günler yatak odamızı bizimle paylaşmak istediklerini anlayacaktık. Aslında bu yerin asıl sahibi onlardı, galiba onların rahatını bozmuştuk.
Ertesi sabah mis gibi kokan bir kahve ile uyandık. Keyifli bir kahvaltıdan sonra saat 10 gibi şoförümüz Wayan ile Ubud’ta gitmeyi planladığımız yerlere doğru yola çıktık. Wayan ismi burada ilk doğan her çocuğa veriliyordu. Ketut ismi ise doğan beşinci çocuğa veriliyordu. Bu sıralamalı isimler yanında özel isimleri de vardı. İlk durağımız “Elephant Cave”di. Mağarada yaşayan filler yoktu. Hindu tanrısı Ganesh’e hitaben bu ismi vermişlerdi. Ganesh onlar için çok önemliydi. Bilgelik ve bereketi temsil ediyordu. Elephant Cave 11yy dan beri burada olduğu halde 1920 yılında fark edilmişti.
Elephant Cave’e geldiğimizde kendimize bir rehber tuttuk. Mağaranın girişindeki havuza akan suyun insanı gençleştiriyormuş. Ve tabii ki suratımıza, kollarımıza, ellerimize sürerek gençleşme ritüelini yaptık. Sonra mağara içerisindeki meditasyon bölümüne gittik. Özellikle kasım ayında meditasyon yapmak için buraya bir sürü insan gelirmiş. Rehberimiz istersek akşam mağara içinde meditasyon yapabileceğimizi söyledi. Duyum, buradaki yerel halk tarafından çok beğenilmişti. Adeta Duyum ile birlikte fotoğraf çektirmek için sıraya girdiler. Beyaz olmamız onların çok ilgisini çekiyordu. Elephant mağarasının bulunduğu bölümde bir de Budist temple vardı ama şu an biraz yıkık döküktü.
Kalan bölümlerini ziyaret edip Buddha’ya dua ettikten sonra Monkey Temple’a doğru yol aldık. Monkey Temple, yağmur ormanının içindeydi ve içerisinde bir sürü maymun yaşıyordu. Buradayken çantanızı sıkıca kapatıp, maymunların gözünün içine bakmamak yapılacak en akıllıca hareket. Zira her an meraklı maymunlar sizi rahatsız edebilirler. Ayrıca bir sürü taştan yapılmış heykeller vardı. Heykeller o kadar canlıydı ki bu da burada yaşayan insanların sanatsal özelliklerinin ne kadar güçlü olduğuna işaret ediyordu. Monkey temple’ın içerisinde dolaşırken yeni evli bir çiftin fotoğraf çekimlerine rast geldik. Tüm Balili kadınlar gibi çok güzel bir gelin olmuştu.
Monkey Temple’dan sonra Ubud’un içini gezmeye başladık. Bu da alış veriş yapmak anlamına geliyordu. Öğlen yemeğimizi Julia Robert’in filmindeki Healer kadın Wayan’ın restaurantında yemeği düşünüyorduk. Ama ilk önce restaurantı bulmamız gerekiyordu. Uzun bir yürüyüşten sonra Wayan’ın restaurantını bulduk. Ama hava o kadar sıcaktı ki restaurantta esinti olmadığından farklı bir restaurantta öğlen yemeğimizi yedik. Öğlen yemeğinden sonra burada biraz daha oturup Duyum ile birlikte Ubud’daki diğer günlerimizi neler yapacağımızı planladık. Wayan ile buluşma zamanımız yaklaşmıştı. Hesabı ödeyip Wayan ile buluşma noktamıza geldik. Akşam yemeği için “Mozaik”restaurantında yer ayırmıştık. Evimize gidip havuzda biraz keyif yaptıktan sonra hazırlanıp akşam yemeği için yola çıktık. Mozaik fransız resturantıydı. Biraz pahalı bir restauranttı ama yine de keyifli bir akşam yemeği yedik. Ubud’daki ilk günümüz böylece tamamlanmış oldu. Çok güzel bir gün geçirmiştik. Daha önce de yazdığım gibi burada mutsuz olmak mümkün değil. Sevgiler

24 Mart 2012 Cumartesi

Hoşçakal Singapur, Merhaba Bali

Singapur’daki son günüm. Bugün öğlen saat 14.30’da havaalanında olmam gerekiyor. Sonunda Denpasar’a yani Bali’ye adımımı atacağım. Ve sevgili minik kuşumla birlikte rüya tatilimize başlayacağız. Bugün öğleye kadar Singapur’da ne mi yapacağım. Singapur’da görmediğim diğer yerleri “ Hip hop” otobüsü ile gezmeye devam edeceğim. Singapur’dan hayat pahalı ama bunun karşılığında burada yaşayanlara keyifli bir yaşam alanı sunmuşlar. Küçük bir şehir olmasına rağmen trafik sorunu çok yaşanmıyor. Örneğin paralı yollara girdiğinizde para vermek için durmanız gerekmiyor. Elektronik izleme yöntemi ile geçiş ücretini sonradan araç sahiplerinden toplu olarak tahsil ediyorlar. Ayrıca elektronik olarak trafiğin yoğun olduğu bölgeleri tespit edip trafik ışıklarında ayarlama yaparak şehrin trafiğini rahatlatıyorlar. Yeşil alanlar da çok iyi korunmuş. Örneğin şehrin göbeğinde botanik bahçesi yapılmış. Kısaca bayağı para dökmüşler. Singapur gezimi tamamladıktan sonra otelden sırt çantamı aldım ve doğruca havaalanına doğru hareket ettim. Duyum’u göreceğim için çok heyecanlıyım. İki buçuk saatlik uçak yolculuğundan sonra Denpasar’a vardım. Denpasar’a havaalanına indiğimde beni Ubud’a götürecek şoför ile buluştum. Bir buçuk ay süren orta halli bir seyahatten sonra lüks bir seyahate doğru atım atıyorum. Hem de minik kuşumla birlikte olacağım. Heyecanla onunla karşılaşmayı bekliyorum. Sevgiler

Singapur, Şehir Diye Buna Derim

Singapur’a vardığımda akşam olmuştu. Singapur’da Santa Bigus otelinde kalıyorum. Singapur’ın diğer ülkelere göre bayağı pahalı olduğu bilgisini vererek yazıma başlamak istiyorum. Otele gelir gelmez resepsiyon görevlisine burada kalacağım 2 gün boyunca neler yapabileceğimi sordum. Sanırım 2 gün Singapur için biraz azdı. 3 tam gün en idealiydi. Bir şekilde üç günü iki güne sıkıştırmam gerekiyordu. Öncelikle gitmek istediğim yerler gece safarisi ile meşhur eğlence parkı Sentosa’ydı.
Ertesi gün sabah erkenden bilet almak üzere gece safarisinin yapıldığı yere gittim. Burası şehirden biraz uzaktı ve oraya vardığımda akşam ziyaret zamanı geldiğinde biletlerin satıldığını söylediler. Çaresiz Sentosa’ya doğru hareket ettim. Sentosa daha çok çocuklara yönelik bir yerdi. İçerisinde Disneyland’in küçük versiyonu ve güzel bir plaj alanı vardı. Disneyland bölümüne şöyle bir baktıktan sonra plaj bölümüne geçtim. Plaj bölümünde ilgimi çeken tek şey trapezdi ve saat 14.00’de isteyen trapez deneyebiliyordu. Ben de saat 14.00’akadar plajda zaman geçirdim. Plajın sapsarı ince kumları ve muhteşem palmiye ağaçları vardı. Sanki cennette gibiydim. Öğlen yemeğimi yedikten sonra doğruca trapez yapılan alana gittim.
Trapez bölümünü idare edenler trapez yapmanın ne kadar kolay olduğunu söyleseler de biraz kol kuvveti gerektiriyordu. Artık oraya kadar gelmiştim. Denemeden geri dönmek olmazdı. Üç denemeden sonra ancak istenileni yapmaya biraz yaklaşabildim. Bir üç deneme daha yapsam tamamdı ancak kollarımda güç kalmamıştı. İstanbul’a döndüğümde kollarımı güçlendirmenin formulünü bulmalıydım. Sentosa’dan sonra tüm Singapur şehrini kısa zamanda gezebileceğim “ hiphop” otobüslerinden birine bindim. Hip hop otobüs bileti 24 saat geçerliydi. Biletimi saat 16.00 itibariyle aldığım için ertesi gün saat 16.00’a kadar”hiphop” otobüsleri ile Singapur şehrinin tamamını gezebilecektim.
Singapur son derece modern bir şehirdi. Üstü açık otobüsle, yüksek binaların olduğunu iş merkezini, little india, china town ve marinayı dolaştım. Marinadaki Sarina Bay oteli çok etkileyiciydi. Yan yana sıralanmış üç büyük bina üzerine sörf tahtası şeklinde casino inşa edilmişti. Casinonun yanında palmiye ağaçlarından yapılmış bahçe yapmışlardı. Sarina Bay oteli şu an dünyadaki en pahalı resorttu. “Hip hop” otobüsü ile ilk turumu tamamladıktan sonra “Gece Safari” si için yola koyuldum. Gece ormanın içinde vahşi hayvanları ziyaret etmek enteresan bir deneyim olacaktı. Bir buçuk saatlik yolculuktan sonra “Gece Safari”nin yapıldığı yere ulaştım. Bir sürü turist “Gece Safari” si için buraya gelmişti. “ Gece Safari”si dışında ateş dansları gösterisi ve hayvanların yaptığı showları da seyretme imkânım olacaktı. Ama en çok “ Gece Safari”sini merak ediyordum.
“Gece Safari” zamanı geldiğinde bizi normal golf arabasına göre oturma yerlerinin fazla olduğu araçlara bindirdiler. Araçta bizim dışımızda bir şoför ve bir de rehber vardı. Rehber hayvanlar hakkında bilgilendirme yaptı. Hayvanların hepsi boyunlarında zincir veya ip olmadan özgürce dolaşıyorlardı. İsteyen parkı yürüyerek de gezebiliyordu. Fotoğraf makinesi flaşının hayvanların gözünü kör edebileceğinden fotoğraf çekerken flaş kullanmamızı istediler ki bu da fotoğraf çekmemek anlamına geliyordu. 45 dakikalık gece safarisi deneyimim çok keyifli geçmişti. “Gece Safari”sinden sonra ateş dansı ile hayvanların gösterisini izledim. Saat 22.30 olmuştu. Artık otele dönme vakti gelmişti. Dolu dolu bir Singapur günü geçirmiştim. Sevgiler