9 Mart 2012 Cuma

Kutsal Şehir Kandy

25 Ocak 2012 sabahı, Kandy’de gözlerimi açtım. Bugün Kandy’deki dolaşım aracım tuktuk olacak. Tuktuk motosiklet bozması üç tekerlekli küçük bir otomobil. Bizim doğan otomobilini dönüştürdüğümüz gibi onlar da motosikleti otomobile dönüştürmüşler. Kandy içindeki gezimin ilk durağı yerel halkın fabrika dediği benim ise atölye olarak kabul ettiğim tahta oyma ve yarı değerli taşların üretildiği yerler oldu. Yarı değerli taşlar çok güzel ve özeldi. Hepsi birden “beni al, beni al” der gibiydi. Dikkatimi çekilen ilk sitrin taşını kinesiyoloji ile bedenimde kontrol ettim. Maalesef bedenim benimle aynı fikirde değildi. Satıcı memnun olmasa da bedenimin sesini dinleyerek sitrin taşını iade ettim. Bu arada Küçük Prens William’ın eşine nişan hediyesi olarak verdiği Prenses Diana’ya ait olan mavi taşlı yüzüğün taşı Sri Lanka’dan alındığını öğrendim. Atölyeleri gezmeyi bitirdikten sonra çay müzesini görmeye gittim. Belki biliyorsunuzdur, Sri Lanka şu an dünyada en çok çay ihracatı yapan şehirlerin başında geliyormuş.
Çay üretiminin babası olarak bilinen James Taylor adaya ilk geldiğinde adada kahve üretimi yapılıyormuş. Ancak kahve bitkisine dadanan bir böcek yüzünden istenen verim alınamıyormuş. James Taylor’ın getirdiği çay tohumları, kahve bitkisinin yetiştirildiği topraklara ekilmiş. Ve böylece meşhur Ceylan çayı üretimi de başlamış olmuş. James Taylor ileriki zamanlarda lipton çaylarının sahibi Thomas Lipton ile de çalışmış. Çay müzesinde her gelen ziyaretçiye özel rehber tahsis ediliyordu. Rehberden öğrendiğime göre geçmişte moda dünyasında kullanılan “Cat Walk” terimi ilk defa çay üreticileri tarafından kullanılmış. Çayların havalandırıldığı bölümün tepesine üretim sürecinin kolayca izlenebilmesi için tahtadan bir yürüyüş yolu yapılırmış. Kontrolörler çay üretimini“Cat Walk” bölümünden yürüyerek süreci izlermiş.
Çay müzesinden sonraki durağımız II. Dünya savaşında Japonya’nın Sri Lanka’yı bombalaması sonucunda ölen İngiliz, Yahudi, Müslümanlara ait mezarlık oldu. İçimden ne işim var burada diyor olsam da tuktuk şoförünün kalbini kırmamak adına mezarlığı şöyle bir dolaşmaya karar verdim. Bu sefer de bahçenin düzeni ile ilgilenen Sri Lankalı bir amcaya yakalandım. Bahçıvan amca beni görür görmez benim onu dinlemek isteyip istemediğimi sormadan ölüler hakkında bilgi vermeye başladı. Şimdiye kadar Kanadalı subayın dışında kimseyi ziyaret eden olmamıştı. Kanadalı subayın kardeşi ise geçen sene ilk defa gelmişti. Ölenler hakkında bilgi sahibi olduktan sonra bir de buradaki bahçe hakkında bilgilendim. Bahçede en çok ilgimi çeken adını utangaç koyduğum yeşil bir bitkiydi. Bu bitki, yaprağına dokunduğunuzda yapraklarını kapatıveriyordu. Mezarlıktan ayrılırken bahçıvan amca bana bir çiçek hediye etti. Çiçeğin isminin ise” Lady on board” olduğunu söyledi. Amcamın yaşı geçkin olmasa bana asıldığını düşünebilirdim.
Mezarlıktan sonra Kandy’nin Peradeniya bölgesindeki meşhur Botanik bahçesini görmeye gittim. Tuktuk şoförü Botanik Bahçesine gideceğiz dediğinde burun kıvırmıştım ama şimdi Kandy'de kesinlikle gidilmesi gereken yerler arasında olduğuna inanıyorum. Belki de buraya botanik hazinesi demek daha doğru olacak. Bahçeye giriş yaparken biletinizle birlikte bir de harita veriyorlar. Haritada belirtilen güzergâhı izleyerek tüm bahçeyi dolaşabiliyorsunuz. Bahçede tüm bitkiler belli bir düzen içinde yerleştirilmişti. Palmiyeler bir tarafta, orkideler bir tarafta gibi.. İlk durağım orkide bahçesiydi. Bir sürü değişik orkide vardı. İçlerinden 2-3 tanesi ise muhteşem güzel kokuyordu. Bir kaç defa gidip gelip bu orkideleri kokladım. Memorial ağaçlar denilen bölümde ise Gandhi, İngiltere kraliçesi, Bangladeş, Romanya, Nepal, Malezya başkanları ve çeşitli ülkelerin kralları, uzaya ilk giden Rus astronot gibi bir sürü meşhur kişinin diktirdiği ağaçlar yer alıyordu. Botanik bahçesinde en sevdiğim bölüm ise kendimi Lord of the Rings III filminin setinde zannettiğim bölümdü. Sanki birisi “ Action” dese ağaçlar yürümeye başlayacaktı. Buradaki ağaçların upuzun dalları ve yeryüzüne taşmış gibi duran kökleri vardı. Ağaçların her biri ayrı bir kişiliği temsil ediyordu sanki.
Bahçedeki diğer enteresan bölüm ise yarasaların yaşadığı bölündü. Gündüz olmasına rağmen bir sürü yarasa etrafta uçuşuyordu. Belki de navigasyon sistemleri bozulmuştu. Ağaçların dallarından sarkarak dinlenen yarasaların korkunç bir görüntüsü vardı. Botanik bahçesinde üç saat geçirdikten sonra Kandy şehrinin en tepesindeki Buddha heykelini görmeye gittik. Bu heykelin tek özelliği şehrin en tepesinden tüm Kandy halkına bakıyor olmasıydı. Buddha heykeli ile birlikte Kandy’deki gündüz programım tamamlanmış oldu. Akşama iki ayrı program daha vardı. Bunlardan birisi saat 17.30’daki Sri Lanka dans gösterisi, diğeri ise Buddha’nın dişinin saklandığı tapınaktı. Buddha’nın dişini görme ritüeli saat 19.30 da başlayacaktı. Sri Lanka Dans gösterisinin başlama saatine kadar şehrin içinde gezindim. Gezinirken yeni açılmış bir alışveriş merkezi keşfettim. Uzun bir aradan sonra modern bir alış veriş merkezini görmek bana çok iyi geldi. İçimden “ohh işte medeniyet” dedim. Bu seyahatimden sonra hayatımı biraz daha basitleştirmeyi düşünüyorum ama sanırım medeniyeti hep isteyeceğim.
Akşamüstü saat 17.30 olduğunda tuktuk şoförü beni dans gösterilerin yapılacağı yere götürdü. Sri Lanka danslarının gösterileceği salona girdiğimde kendime güzel bir yer bulup oturdum. Gösteri başlayana kadar yanımda oturan Kanadalı bir çift ile güzel bir sohbet yaptık. Onlar da benim gibi gezgindiler. Dans gösterisi çok keyifli geçti. Dans gösterisinden sonra sıra ateş gösterisine geldi. Yanan ateşi bedene sürme, ağza sokma, ateş üstünde yürüme gibi bir sürü korkunç şeyler yaptılar. Çoğuna bakamadım bile. Gösteri bittikten sonra Kanadalı çift ile mail adresi alış verişinden bulunduktan sonra ayrıldık. Onlar akşam yemeğine ben ise Buddha’nın dişini görmeğe gittim.
Buddha’nın dişini gösterildiği tapınağın girişinde özel kıyafetlerini giymiş davul çalan 4 kişi bizleri karşıladı. Tapınağın katlarını dolaşıp bir sürü Buddha heykelini ziyaret ettikten sonra dosdoğru Buddha’nın sol dişinin saklandığı bölüme gittim. Buranın enerjisi diğer bölümlere göre çok farklıydı. İnsanın canı bu bölümden ayrılmak istemiyordu. Buddha’nın dişi, takkeye benzeyen altından yapılmış büyük bir kapağın altında saklanıyordu. İstanbul’daki Hırka-i şerife gitmemişken burada Buddha’nın dişini ziyaret etmiştim. Geçen sene ise Burma’dayken Buddha’nın saçını görmüştüm. İstanbul’a gittiğimde Hırka-i şerifi ziyaret etmek artık bana farz olmuştu. Kandy’deki bugünkü yoğun programdan sonra doğruca otele gittim. Zira ertesi sabah saat 5.00’de diğer antik şehirleri görmek üzere yola çıkacaktım. Şimdilik Hoşça kalın Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder