17 Ocak 2012 Salı

Bodhgaya’ya Ulaşmaya Çalışıyorum

Beni New Jalpaiguri’dan Boddhgaya’ya beni götürecek tren 22.30 yerine 24.00’de perona geldi. Trende bir sürü Tibetli benim gibi Bodhgaya’ya gidiyordu. Yaşlısı, genci, çocuğu, bebeği herkes Dalai Lama’yı görmek için Bodhgaya’ya yönlenmişti. Ertesi gün öğlen saatlerinde Patna’ya vardık. Patna, aynı New Jalpiguri gibiydi. Aynı karmaşa ve keşmekeş burada da vardı. Karşılaştığım yoksulluk ve karmaşa sahip olduklarım için şükretmem gerektiğini hatırlattı. Sahip olduklarınızdan memnun değilseniz sadece bir saat kadar burada kalın ne kadar şanslı olduğunuza kanaat getirin.
İki günden beri karmaşanın olduğu şehirlerden geçiyor olmamdan mı nedir bilmem içimde anlayamadığım bir sıkıntı var. Patna’dan Bodhgaya’ya otobüsle gideceğim. Otobüsle 3 saat sürer deniyor olsa da bu üç saat 5 saate çıkabilir. Patna’ya daha erken varan bir treni seçmediğim için kendi kendime söylendim. Çünkü Bodhgaya’ya vardığımda hava kararmış olacak. Tren istasyonunun önünden bir rikşa kiralayarak Blue Shuttle’ların kalktığı yere gitmek istediğimi söyledim. Rikşa şoförünün ne demek isteğimi bir kere de anlaması iyiye işaret diye düşünüyorken otobüs istasyonunu görünce şoförün gerçekte beni anlamadığını fark ettim. Blue Shuttle yerine eski Hint filmlerindeki kapılardan camlardan insanların sarktığı otobüslerin kalktığı bir yere gelmiştik. Rikşa şoförü üzerinde mavi çizgilerin olduğu beyaz bir otobüsün önünde aniden durdu ve bu otobüsün blue shuttle şirketine ait olduğunu söyledi. Rikşa şoförünü, bu otobüsün Blue shuttle’a ait olmadığını ikna etmek gittikçe zorlaşıyordu. Çevremdeki kimse doğru dürüst İngilizce konuşmuyor. İngilizce bildiğini iddia edenler ise doğruyu söylemiyordu. Komedi mi yoksa korku filminin içinde miydim karar veremedim.
Bodhgaya’ya ulaşmak istiyorsam bir an evvel ne yapmam gerektiğine karar vermem gerekiyordu. Çaresiz rikşa şoförünün blue shuttle olduğunu iddia ettiği otobüse bindim. Bir müddet sonra dışarıda hararetli konuşmaların yapıldığı dikkatimi çekti. Benimle birlikte otobüse binenler otobüsten inmeye başladılar. Dışarıdaki başka adam ise, otobüsten bir an evvel inmem konusunda ısrarcıydı. Ne olduğunu anlamasam da içimden gelen sese güvenerek otobüsten indim. Biletimi aldığım adamdan bilet paramı iade etmesini istedim. Adamın hiç itiraz etmeden paramı iade etmesi, buralarda pek rastlanan bir durum değildi. Fazla kurcalamanın faydası yoktu ve Bodhgaya’ya kalktığını iddia eden ilk otobüse bindim. Otobüsü mutlaka görmeliydiniz. Oturma koltukları öyle küçüktü ki sanki çocuklara özel yapılmış gibiydi.
Saati kontrol ettim ve Bodhgaya’ya vardığımda hava kararmış olacağından geleceğimi haber vermek için Kalachakra organizasyonunu telefon ile aradım. Yanıt veren olmadı. Artık oraya vardığımda bir şekilde başımın çaresine bakacaktım. 5 saat sonra Gaya şehrine ulaştık. Ancak bir sorunumuz vardı. Otobüs şoförü fikrini değiştirmişti ve bizi Bodhgaya yerine burada yani Gaya’da bırakmak istiyordu. Otobüste benimle birlikte yolculuk yapan Tibetli amcalar şoförü ikna etmeye çalışsalar da şoför ikna olmamakta ısrar ediyordu. Sanırım ekstra para talep ediyordu. Bu uzatmalardan iyice sıkılmıştım. Otobüsten inip bir taksi kiralamaya karar verdim. Tam otobüsten iniyordum ki otobüsteki Tibetli teyze şoförün bizi Bodhgaya’ya götüreceğini söyleyerek beni durdurdu. Tibetli teyze de, otobüs şoförü de isteği konusunda ısrarcıydı. Kim kazanacak diye merak ederken şoförün kişi başı 100 rupi karşılığında Bodhgaya’ya gitmeye ikna olduğu bilgisi geldi. Bu durumda iki tarafta kazanmış görünüyordu, kaybeden yoktu. Boddhgaya’ya doğru yol alırken küçük sırt çantamın ön cebindeki iş telefonum çalındığını fark ettim. Gaya’da inen yolculardan birisi çalmış olmalıydı. Ve bu şekilde Hindistan’da her geldiğimde olduğu gibi telefon çaldırma ritüelini es geçmemiş oldum.

Bodhgaya’ya vardığımızda saat 19.30 olmuştu. Otobüs normal rutin istasyonunda durmak yerine bize kıyak geçerek Kalachakra kampının önüne kadar gelmişti. Ancak kamp denilen alan bir tane değil büyük geniş bir alana yayılmış bir den fazla komplexten oluşuyordu. Çadırımı bulmak konusunda ümitsizliğe kapılmıştım. Boddhgaya, Hindistan’ın en kutsal şehirlerinden biri olabilirdi ama yoksulluk ve hırsızlık hat safhadaydı. En güvenli yerin tren istasyonu olduğunu düşünerek eğer çadırımı bulamazsam tren istasyonuna gitmeye karar verdim. Belki de geceyi otobüsteki Tibetli ailelerin yanında geçirebilirdim. Ancak onların durumu bana göre daha ümitsizdi. Çünkü önceden yapılmış rezervasyonları yoktu. İyisi mi bir an evvel otobüsten inip başımın çaresine bakmalıydım. Tibetli aileler ile vedalaştıktan sonra otobüsten indim. Otobüsten iner inmez birden karşımda iki tibetli genç kız beliriverdi. Onlara elimdeki başvuru formunu göstererek organizasyon komitesinin bulunduğu yeri sordum. Önce başvuru formuna baktılar sonra içlerinden biri başvuru formdaki telefon numaralarını aramaya başladı. Ancak formdaki telefon numaraları yanıt vermiyordu. Ne yapsak acaba derken istersem geceyi onlarla geçirebileceğimi söylediler. İşte o anda baştan beri endişelenmeme gerek olmadığını anladım. Patna’daki ilk otobüsten mecburi inişim, kampın önüne kadar beni getiren otobüs, Semtea ve arkadaşı ile karşılaşıyor olmam hepsinde Allahın parmağı olmalıydı. Katkım olmadan her şey mükemmel bir şekilde ayarlanmıştı.

Semtea’nın çadırına gittiğimizde bana sıcak çay ikram edip yiyeceklerini benimle paylaştılar. Sıcak çay ve tibet kurabiyeleri çok iyi gelmişti. Semtea ve arkadaşı ile birlikle Budist rahibe de aynı çadırı paylaşıyordu. Rahibe Anula sürekli gülümsüyordu. İngilizce bilmediği için onunla işaret dili ile anlaşabildik. Hatta bana yeni bir mantra öğretti. Semtea ile İngilizce konuşmaya başladığımıza ise akşamları okuması gereken dualarını okumaya başladı. Semtea’nın diğer arkadaşı ise Dharamshala’daki bir okulda okuyordu. Amerikalı bir sevgilisi vardı. Semtea, Tibet’ten Hindistan’a yakın zamanda iltica etmişti ve Dharamshala’da garsonluk yapıyordu. Onlara ne kadar teşekkür etsem azdı. Tam kırılma noktama geldiğimde beni yukarıya çıkartmışlardı. O akşam uyuma vakti geldiğinde hayatıma giripte beni zorlayan herkese teşekkür ettim. Aslında zaman zaman farkında olmadan hayatımı anlamsız hale getirebiliyordum. İnşallah günün birinde gerçek maharetin ne anlama geldiğini keşfederim diye düşündüm. Belki de bundan sonraki yeni niyetim bu olmalıydı.

Hayatımda ilk defa çadır ve uyku tulumu deneyimini yaşıyorum. Böcekmiş, sivrisinekmiş hepsi birden önemsizleşmişti. Samtea’ya göre karşılaşmamız karmaydı. Belki de bu sıkıntılı anımda bana yardım etmesi için önceden yapılmış bir anlaşmamız olabilirdi. Her neyse şu an hiçbir şeyin önemi yok. Artık kendimi çok daha iyi hissediyorum. Allaha bana yardım ettiği ve benim nasıl bir insan olduğumu bilmeden çadırlarını benimle paylaştıkları için Semtea ve dostlarına çok teşekkür ettim. Bu gece yani 28 Aralık gecesi benim için şükran günü ve gecesi oldu.

Sevgiler
www.yourwishisyourreality.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder